Diğer Haberler Son Dakika 

NAMAZLARDA GİZLİ VE AÇIKTAN OKUMAK

       İbadetlerin, farz oluş gerekçelerinin ve yapılış şekillerinin akılla bilinmesi mümkün değildir. İbadetler, Allah emrettiği ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) uyguladığı gibi yapılır. Namaz da böyledir. Hz. Peygamber, “Benim namazı nasıl kıldığımı gördüyseniz, siz de öyle kılınız” (Buhari) buyurmuştur. Bu sebeple gündüz kılınan farz namazlarda kıraatin gizli, gece kılınan farz namazlarda ise açıktan olması; Hz. Peygamber’in sünnetine ve dini ondan öğrenip sonrakilere öğreten sahabe-i kiramın uygulamasına dayanmaktadır.

       Tek başına namaz kılarken öğle ve ikindi namazları ile gündüz kılınan sünnet namazlarda gizli okumak; yani kendisi işitebilecek derecede diliyle telaffuz etmek, namazın vaciplerindendir. Namazın vaciplerinden herhangi birinin bilerek terk edilmesi durumunda, namazın yeniden kılınması; unutularak yapılmaması hâlinde ise, sehiv secdesi gerekir. Dolayısıyla gizli okunması gereken yerde, açıktan okuyan kişi, bunu bilerek yapmışsa, namazını yeniden kılmalı; farkında olmadan yapmışsa, namazın sonunda sehiv secdesi yapmalıdır.

       Namazda kıraat şekillerinin, gündüz namazlarında gizli; gece namazlarında, cuma ve bayram namazlarında açıktan okunmasının hikmeti, Taberi ve Kurtubî Tefsirinde şöyle anlatılır: “Hz. Peygamber, İslâm’a dâvetin ilk yıllarında tebliğ vazifesini gizli yapıyordu. Sahabilere namaz kıldırdığı zaman da kıraatte sesini yükseltir, namazları aleni kıldırırdı. Müşrikler, Peygamberimiz’in sesli kıraatini duyunca şiirlerle ve uydurdukları sözlerle karıştırmaya başladılar. Hatta Peygamberimize hakaret ederek, işi alay etmeye kadar götürdüler!

       Müşriklerin bu çirkin hareketine meydan verilmemesi ve Müslümanların eziyetlere maruz kalmamaları için bir ayet-i kerime nazil oldu: “…Namazında niyazında sesini fazla yükseltme, fazla da kısma, ikisinin arasında bir yol tut” (İsrâ 110). Ayette, müşriklerin duymalarına engel olmak için, namazda sesin yükseltmemesi isteniyordu. Bundan sonra Efendimiz, öğle ve ikindi namazlarında, müşriklerin eziyetiyle muhatap olmamak için kıraati gizli yaptı. Akşam namazı vakti, onların yemek saati; yatsı ve sabah da uyku saatleri olduğundan, bu namazlardaki kıraati açıktan yaptı. Cuma ve bayram namazları, hicretten sonra emredildiği için, müşriklerin de bir zararı söz konusu olmayacağından kıraatler açıktan oldu.

       İslâm’ın kuvvet kazandığı diğer devrelerde ise, Peygamber Efendimiz, söz konusu özür kalksa da; daha önceki gibi öğle ve ikindi namazlarında gizli okumaya bütün ömrü boyunca devam ederek, bu usulden hiç ayrılmadı. Böylelikle öğle ve ikindi namazlarında gizli, diğer namazlar açıktan okumak vacip oldu.” 

       Gece namazlarında kıraatin açıktan, gündüz namazlarında gizli olmasının hikmeti, İbn Kesir Tefsirinde şöyle açıklanır: “Şüphesiz gece, sükûnet ve halvet vaktidir. Kalp, bu vakitte dünyalık işlerden arınmış bir halde olur. Bu sebeple kalp, dil ve kulakların, kıraate mutabık olması sebebiyle kulun, bu vakitte Rabbine yakarışından, O’na seslenişinden haz duyduğunu göstermesi meşru kılınmıştır. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyrulur: “Şüphesiz gece vakti, etki ve uyum yönünden daha uygun ve sözün zihne yerleşmesi bakımından daha elverişlidir. Gündüz vakti ise senin için yoğun bir koşuşturma durumu vardır” (Müzzemmil 6-7).

       Öğle ve ikindi namazları tek başına da kılınsa, cemaatle de kılınsa kıraatin gizli yapılması vaciptir. Tek başına kılan kimse veya imam kendi işiteceği kadar bir ses çıkararak Fatiha ve sureyi okur. Gündüz kılınan nafile namazlarda da gizli okumak aynı şekilde vaciptir. Cemaatle kılınan sabah, cuma, bayram, teravih ve vitir namazlarının bütün rekâtlarında, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rekâtında sesli okumak vaciptir. Akşam namazının üçüncü rekâtında, yatsı namazının da son iki rekâtında gizli okumak vaciptir. Ancak, tek başına sabah, akşam ve yatsı namazını kılan kimse; kıraati isterse sesli yapar, dilerse sessiz olarak okur.”

       Bir başka görüşe göre; namazın ilk iki rekâtında kıraatin açıktan okunması, Allah’ın huzuruna çıkmanın verdiği sevincin bir yansıması da olabilir. Yani, Allah’ın huzuruna çıkan bir kul, huzura kabul edildiği için çok mutludur. Bu aşırı sevincin verdiği coşkudan dolayı içi içine sığmaz… Ve Rabbinin kelâmı olan Kuran ayetlerini sesli bir şekilde okuyarak bu coşkusunu dışa vurur. Fakat ilk iki rekâttan sonra bu coşkulu hâl, yerini acizliğe, fakirliğe, muhtaçlığa, kusurlu halini görmeye bırakır.

       Bilindiği gibi İslam’daki görevlerin bir kısmı, akılla izah edilebilen, bir kısmı da teslimiyeti gerektiren ve akılla izah edilemeyen boyuttadır. İslam dininin iki temel esası vardır: İman esasları ve İslam esasları. İman, ilimdir ve akla hitap eder. İslam ise, teslim olmayı gerektirir. Bu sebeple bazen aklın kavrayamadığı unsurlar da olacak ki, teslimiyet hâsıl olsun. Yoksa her şeyi aklına yattığı için kabul ederse, kişi o zaman teslimiyet testinden geçmemiş olur.

       (Yararlanılan Kaynaklar: Din İşleri Yüksek Kurulu, Halis Ece-Namazlarda Cehri ve Gizli Okumanın Sebep ve Hikmetleri, Sorularla İslamiyet-Namazlarda Kıraatin Gündüz Gizli Gece Sesli Okunmasının Hikmeti)

       Not: Allah’ın bizlere en büyük hediyelerinden biri olan ve Hz. Peygamber’in (s.a.s), “gözümün nuru” diye nitelendirdiği namaz ibadetinin beş vakit olarak farz kılındığı “İsrâ ve Miraç Gecesinin” hakkımızda hayırlara vesile olmasını diliyorum. “Rabbimiz, bizleri ve çocuklarımızı namaz kılanlardan eylesin” (İbrahim 40) inşallah!

En son Haberler